Pages

30 Nisan 2012 Pazartesi

Limonata aşkına!

Yaza bu kadar kısa süre kalmışken söz verdiğim gibi Limonata tarifimi paylaşmak istiyorum. Ben Limonatayı gerçekten çok severim ve pek çok tarifi inceledim. En olumlu sonuç vereni bu oldu.

Yapımı şöyle;
      Orta büyüklükte 3 limonun kabuğunu rendeliyoruz önce. Suyunu sıkmadan önce yapıyoruz bunu. Püf noktası beyaz kısımlarını fazla rendelememek, acımsı bi tat verebilir çünkü.
      Rendelenmiş kabukların üzerine bir bardak toz şeker ekliyoruz. Limonları sıkıp suyunu da bunun üzerine ekliyoruz. Son olarakta 5 bardak sıcak su ekleyip iyice şeker eriyene kadar karıştırıyoruz. Bi kaç yaprak taze nane de ekleyebilirsiniz. Biraz soğuduktan sonra dolapta beklemeye alıyoruz. Minimum 3 saat diyorum ben. Daha kısa da olabilir tabi ama asıl bir gün sonrasında lezzeti oturmuş oluyo. Soğuduktan sonra süzerek servisini yapabilirsiniz, şayet benim hoşuma gidiyo içindeki limon parçacıkları pek tercih etmiyorum süzmeyi :) Renginin daha sarı olmasını isterseniz de, ortalama bir tatlı kaşığı kadar veya tercihinize göre daha fazla da olabilir Limon Tuzu ekleyebilirsiniz.

Sevgili Pastel beni mimlemiş, ben bu mimlere yetişmekte çok zorlanıyorum yalnız söylim :) Konumuz diziler imiş. Diziler hakkında 10 düşüncemizi belirtmemiz gerekiyormuş.. Başlıyorum o zaman :)

1)Son günlerde fena halde Seksenler fanıyım. En sevdiğim karakter diye bişey bile yok hepsi ayrı ayrı inanılmaz güzel oynuyor. Nostaljik havası inanılmaz güzel. 

2)Televizyonun karşısına geçipte dizi takip etmiyorum ama hemen hemen bütün diziler hakkında da bir şeyler biliyorum :) Leyla ile Mecnun'u beğensem de uzun zamandır izleyemiyorum, netten takip etmeye çalışıyorum bazen.

3)Ben küçükken Gülbeyaz vardı. Kanal D'de, Nejat İşler ve Şevval Sam oynuyordu ve ben saniyesini kaçırmadan izlerdim. Niye, nesini sevmişim o kadar bi fikrim yok :)

4)Yalan Dünya'da güzel ama takipçisi değilim. Zaten bu saydıklarım üçlü halde paket olarak hazırlanmış sanki. Herkes bunları mutlaka izler ve birini daha çok sever ama Leyla ile Mecnun, Seksenler, Yalan Dünya üçlüsünü izlemeyen genç bilmiyorum. Benim en sevdiğim de belirttiğim gibi Seksenler oldu.

5)Yabancı dizilerden hiç hazetmiyorum. Sebebini de bilmiyorum, pek çok sebebi olabilir aslında. Alt yazı takip etmek hoşuma gitmiyo olabilir dizide. Ama filmleri de dublajlı sevmem, alt yazılı izlerim. Sonra İngilizceye alerjim olduğu için olabilir. Bir de herkesin birden ilgi gösterdiği şeye karşı objektif yaklaşamıyorum bi antipati oluşuyo bende. Yanlış hatırlamıyosam Lost ile başladı yabancı dizi furyası. Herkesin dilinde kaçıncı sezon kaçıncı bölümde olduğu falandı. Yetmedi arkasından birsürü dizi geldi. Bi soğudum ama yinede bakayım ya ne varmış güzelmiymiş dedim :) Lost izlemeye çalıştım hiç hazetmedim. Orda koydum noktayı, net sebebini bilmediğim şekilde yabancı dizi izlemiyorum :)

6)Orta Doğu'ya Balkanlar'a dizi ihraç etmeye başladığımızdan beri, inanılmaz bi piyasa haline geldi diziler. Ama televizyonu açtığımda hala ya tutarsa mantığıyla çekilmiş saçma sapan diziler olduğunu görüyorum. Her kanal yayınladığı birsürü diziden sadece birini kaldırsa ve yerine her hafta aynı saatte ve her hafta başka bi konuyla ilgili belgesel yayınlasa çok harika bişey olur bence. Belgeseller sadece kanallara ceza amaçlı zorla yayınlatılmamalı yani.

7)Benim için bir diğer önemli konu da tutan dizilerin, nasıl olsa gider diyerek zorla bir sezon daha uzatılması, hiç hoş değil. Tadı tuzu kalmıyo sonra. Olay yaratmak için konuları o kadar birbirine karıştırıyolar ki beğendiğiniz dizinin yerine saçma sapan bişey geliyo.

8)Dizi sürelerinin uzun olması oyuncular için zaten yorucu zor belki ama, izleyici içinde hoş değil ki. Bütün gün okulda iştesin, eve gelince işlerini yapıcaksın başka zamanın yok ama yapamıyosun. Neden? Çünkü bir dizi reklamlarla birlikte 3 saat falan sürüyo. Sırf zaman kaybı ya. Oysa ki reklamsız 1 saat olsa, herkes için daha uygun olucak.

9)Bir de çocuklar için uygunsuz içeriklerin gün geçtikçe arttığını düşünüyorum. Kontrol edemiyolar hala. Etmesi de zor zaten ama çocukların olumsuz etkilendiğini düşünüyorum.

10)Son olarakta mutlaka Seksenler izlemelisiniz diyorum :) Dizi de kullanılan nostaljik parçalardan birisini de size armağan ediyorum :)


27 Nisan 2012 Cuma

Mim!

Kaybolmuş Bir Denizyıldızı'ndan geciktiğim bir mim!Ödüllü mim imiş! :) Teşekkür ediyorum..
1.Mesleğin seni mutlu ediyor mu?
Her türlü anket başvuru vs formu doldururken meslek bölümüne hala öğrenci yazdığıma göre mesleğim öğrencilik oluyor. Ne yazık ki mutlu etmiyor. Hemde hiç etmediği gibi hayatımı zindana çeviriyor. Oysa ki biliyorum aslında en güzel meslek öğrencilik ama benim durumum farklı.. Ne diyelim kısmet :p
2.Dilediğin meslek miydi?
Hmm küçükken okula gitmek için yalvarmıyodum aileme :D ama okula başlayıpta ağlayan bi çocukta değildim. Dilediğim bişey olmasada sevmediğim bişey değildi :) (Bu iki soru çok zorladı benim yalnız söylimm!..)
3.Yalnız mı ilişkide mi yaşamayı tercih ediyorsun?
Yaklaşık 3 senelik bi ilişkim var zaten. Mutluyum, hatta Allah nazarlardan saklasın çok mutluyum :) Oyüzden de yalnız yaşamayı tercih etmiyorum.
4.Tatsız durumlardan kaçınmak için yalan söyler misin?Dürüst ol.
Söylerim ama onlar beyaz yalan ki bence.. Küçükken yemin bile ederdim :D Annemle babannem anlaşamazlardı fazla, onlar sorun yaşamasın diye ben yalan söyler bide üstüne yemin ederdim, sonrada oturum Allahım günah yazma diye dua ederdim :D 
5.Yabancı dil konuşuyor musun?
Almanca diyebiliriz belki, tam olarak konuşamasam da öğreniyorum ya.. Almanya'ya gitsem aç kalmam dicem şimdi ama bilmesem de aç kalmam :)
6.Rüyandaki evde oturuyor musun?Taşınmak ya da yurt dışına gitmek istiyor musun?
Hayıııır, yakından uzaktan alakası yok valla. Bi kere bahçeli bi evim olmalı benim, ikinci önemli noktada aydınlık, çok ışık alan bi ev olması.. Evlenince zaten evimi değiştirmiş olcam ama o zaman da hayallerimde ki gibi olur mu bilemiyorum :) Yurt dışına gitmeyi gerçekten çok istiyorum. Var öyle planlarım bakalım, kısmetse gidiciiim :)
7.Mobilya değiştirmeyi seviyor musun?
Iı ıh sevmiyorum, iyice tadını çıkarmadan kaldıramam eşyaları, hele de doğru düzgün kullanılmamış yepisyeni şeyleri kaldırmayı hiç istemem. Kısa süreli hevesimi almak için bişey almam yani..
8.Çevreye hayvan korumaya hiç katkın var mı?
Yok ya benim bişeye katkım.. iki tane japon balığım vardı onlara bile bakamadım doğru düzgün öldüler. Gerçi herkes kendiliğinden ölüyo zaten onlar dedi ama bilemiyorum. 
9.Televizyon ve filmleri sever misin?
Severim ya, televizyonu da severim, filmleri de severim. Hele Seksenler dizisinin hayranıyım son zamanlarda. Bu akşamda oyuncuları Beyaz Show'da olacakmış, duyurulur! :) Filmlere gelince, dram romantik komedi severim, nadiren de macera falan izlerim. En sevdiğin film sorusuna da sinir oluyorum. Çünkü pat diye sorunca hatırlayamıyorum aslında o kadar sevmediğim filmleri bile söylemiş bulunabiliyorum, olmuyo yani, sormayınız bunu bana :)
10.Bırakmak istemediğin kötü huyların var mı?
Evet, bazen çok çekingen bi insan oluyorum. Hele bazı insanların karşısında doğru düzgün konuşamıyorum. Bu insanların ortak özelliği nedir onu da bilmiyorum. Kötü alışkanlık deyince hep aklıma sigar geliyo ya :D Sigara kullanmıyorum ama nargile içiyorum nadiren. 
11.Loto veya benzeri şans oyunu oynar mısın?
Yılbaşından yılbaşına bi çeyrek millipiyango bileti alırım o kadar :) ona da ya amorti çıkar ya da hiçbişey :D

Bir mimin daha sonuna geldik canlar :) Yeni mimlerde görüşmek dileğiyle :)


20 Nisan 2012 Cuma

Arı sütlü ballı bir sabun aldım Watsons'tan ve hemen size de söyleyeyim istedim. Çünkü çok beğendim. Çok fazla bakım ürünü falan kullanmıyorum ben ama cilt temizliği önemli. Bu sabunun bi tarafı arı sütlü ve ballı bi karışım, diğer tarafında da lifler var. Cildinize masaj yapıyo ve ölü derileri temizliyo. Ayrıca selülite de iyi geliyomuş, masaj etkisinden dolayı. Diğer yerlere göre Watsons fiyatı daha uygun geldi bana. Hepinize tavsiye ediyorum canlarım :) Ben çok beğendim.

15 Nisan 2012 Pazar

Havuçlu-Tarçınlı Kek

Harika bir havuçlu keke ne dersiniz? Bence bu bildiğiniz keklere benzemiyo üstelik. Hiç yağ koymuyoruz mesela. Kalorisi az kızııım yaz geliyo giremicez yoksa bikinilerin içine dikkat etmek lazım :D Bugün çok ev kızı formumdayım. Temizlik yaptım, kek yaptım, kemanda çalıştım. Şimdi sıra tarifi sizlerle paylaşmaya geldi. Bu keki yiyip beğenmeyenle karşılaşmadım bugüne kadar. Hazır aldığımı düşündüler hep. Birde dışardan pek hamarat görünmüyorum galiba ben o yüzden de olabilir :) Gelelim tarife. 

Malzemeler
1 bardak un
1 bardak toz şeker
4 yumurta
1 pkt. kabartma tozu
1 pkt. vanilya
1 havuç
1 küçük kase ceviz
2 tatlı kaşığı tarçın

Anne tarifi olduğu için ölçü gram yok bunda, ölçüsü bardak :D Önce yumurtayla şekeri iyice çırpıp diğer malzemeleri ekleyince daha bi hoş oluyo, birde ceviz, havuç, tarçını ben bol seviyorum mesela, tarçını 4-5 kaşığa kadar çıkarıyorum. Büyük bi havuç seçiyorum. Havucu rendeleyip malzemelere ekliyoruz. Sırrı da cevizde; cevizin bıraktığı yağ ile pişiyo,  yapışma sorunu falan olmuyo ama siz yine de tedbir olsun derseniz kalıbı hafif yağlayabilirsiniz. Deneyin bak pişman olmazsınız. Gerçekten :) Birde bunun yanına limonata tarifim var onuda sonra paylaşırım artık. Ay ne kadar hamaratım :D
Not: Issız adam keki değildir. Ölçülerinin farklı olmasının yanında Mila'nın özel tarifidir:P

13 Nisan 2012 Cuma

Huzur denen şey çok uzak değil aslında bize. Bizim karmaşık hale getirdiğimiz hayatta, gerilerde bırakılmış bir kavram. Şimdi yazdıklarımı okuyup gözlerinizi kapatın ve hayal edin.
Bir taş evde sevdiğiniz insanla yaşıyorsunuz. Ufak bir bahçesi var, çeşit çeşit sebze, meyve, çiçek barındıran içinde. Akasyalar sarkmış taş duvara doğru. Sabahları gelen mis gibi deniz kokusu öğlen yerini çiçek kokularına bırakmış. Bahçenizde ki çileklerden nefis bir turta yapmışsınız. Günün speciali bu. İki masa atmışsınız çünkü bahçeye, şirin bi cafe haline gelmiş küçük eviniz. Arada bir uğrayan gençler yada bir iki tanıdık eş dost oluyor. Nefis turtanızın yanında kahvenizi ikram ediyorsunuz onlara. Sevdiceyiniz bahçeyle ilgileniyor, akşamada balık yapalım diyor. Sabah balığa çıkmıştınız ya birlikte, hani balıkların yarısını kedilere verdiniz diye surat asmıştı hatta. İşte o balıkları yaparsınız, bahçede ki taze sebzelerinizle de güzel bir salata, belki bir de küçük açarsınız balığın yanına. Hafif ılık bir rüzgar yalar yüzünüzü, o an hissedersiniz. Huzur budur. Huzur uzak değildir.
 Huzur sade, koşuşturmasız bir yaşamdır belki de. İnsan yoruldukça, yeter artık dedikçe daha çok huzur arayışına giriyor. Bende yoruldum ve böyle hayallerle avutuyorum kendimi. Otursam denizin kıyısında yalınayak, dalga seslerinin arasında hafif bir rüzgar esse. Neşeli çocuk sesleri gelse. Bütün negatif enerjimi orda bırakıp gelsem. Benim tatil zamanım gelmiş bence :) Ruhum yaşlı galiba birde, emekli çift hayalleri kuruyorum :) Ama sizce de güzel olmaz mı öyle bir evde yaşamak? Gelir misiniz cafe'me ziyarete :)

7 Nisan 2012 Cumartesi

Ölmeden önce beş pişmanlık

Son nefeslerini vermek üzere olan insanları evlerinde ziyaret edip bakımlarını üstlenen Avustralyalı yazar Bronnie Ware, 'Ölmek Üzere Olanların En Yaygın 5 Pişmanlığı' adlı bir kitap yayımladı. İşte o 5 pişmanlık:


1- Başkalarının benden bekledikleri yerine keşke kendi istediğim hayatı yaşayacak cesaretim olsaydı.
2- Keşke bu kadar çok çalışmasaydım.
3- Keşke duygularımı açıklayacak cesaretim olsaydı.
4- Keşke arkadaşlarımla ilişkimi kesmeseydim.
5- Keşke daha mutlu olmama izin verseydim.
.....................................................
1- Hala zamanınız varken hayallerinizi gerçekleştirmek için elinizden geleni yapın, gerçekleşmese bile elimden geleni yaptım olmadı dersiniz ki zaten bir şeyi gerçekten isterseniz o olur. Öylece sessiz kalıp söylenenleri yapmış olmazsınız. İstediğiniz hayata ulaşabilirsiniz, er yada geç bu olur. Çünkü hala hayattasınız, hala nefes alabiliyorsunuz.
2- Çalışmak zorundayız. Bir sürü sebep sayabiliriz çalışmamız için. Her birimiz onlarcasını sıralarız. Çalışırken kendinizi yıpratmayın. Gecenizi gündüzünüze katıp ailenizi ihmal etmeyin. Hırslarınıza yenilmeyin. Hem sevdiğiniz işi yaparsanız gereğinden fazla yorulmamış olursunuz. Bir iki sene daha çalışayım sonra dinlenirim demeyin. O bir iki sene geriye kalan ömrünüzü kısaltıyor olabilir. 
3- Duygularımızı ifade etmek neden bu kadar zor gelir? Sevgiliden öte en basiti anne babaya bile sevdiğimizi söyleyemiyoruz çoğumuz. "Seni seviyorum anne!" demek zorlaşıyor. Sonucundan mı korkuyoruz. Sonucu yok ki. Sonucu mutlu bir anne, günü daha güzel geçecek olan bir kadın. Bir gün hayatından çıkıp gittiğinde arkasından söylemenin hiçbir mantığı yok.
4- Arkadaşlar önemli. Mesafeli olmalı arkadaşlar. Arkadaşlık bağını yitirmemek için, fazla can ciğer olunmamalı, yada fazla soğuk. O karar bilinmeli. Sokakta, apartmanda, iş yerinde selam verebileceği arada bir görüşebileceği arkadaşları olmalı insanın. Arkadaş sadece akranı değildir insanın. Sizden büyükte olabilir, küçükte. Yalnızlık güzel bir duygu evet ama bir kaç gün veya en fazla bir hafta güzel. Sonrası ızdırap. Yalnızlık hasta eder insanı, mutsuz eder, oda ömür kısaltır.
5- Mutluluk çok zor değildir aslında. Kimisine balık tutmak, kimisine yağmurda yürümek, kimisine çikolata yemek kadar kolaydır mutluluk. Mutlu olduğumuz şeyleri biliriz, ama hayatın yoğunluğunda onları erteleriz. Ya da sorumluluklarımızın arasında mutluluğu çok görürüz kendimize.
................................................

Facebook aracılığıyla gördüğüm bu 5 madde beni etkiledi gerçekten. Ne için bu telaş bu kadar. Mutlu olamadıktan sonra gelecekteki mutluluğu kendimize yaratamadıktan sonra nereye koşuyoruz böyle. Sevmediğim bir bölümde okuyup sevmediğim bir işi yapmak için yoruyorum kendimi bu kadar. Ailemin istediklerini yapmak için istediğim herşeyi attım bir kenara. Bu istekleri gerçekleştirmek için verdiğim çaba hayatımı alt üst etti ve insanlardan uzaklaştım mutsuzluğumla birlikte. Daha mutlu olabilirdim. Neyle mutlu olacağımı biliyordum. Benim mutluluğumun bedeli ailemin mutsuzluğu olacak sandım. Oysa öyle değildi. Ben mutlu olunca onlarda mutlu olacaktı, yapmamı istedikleri de kendilerince benim mutluluğumu sağlamaktı. Onların isteklerini yerine getirmiş olmak için hayallerimi hayatımı herşeyi bir kenara attım ve 4 sene geçmiş olmasına rağmen hala pişmanlığımı anlatıyorum. Bu yaranın derinliğini gösterir. Keşke cesaretim olsaydı. Ben bunu istemiyorum diyebilseydim. Keşke herşeye herkese karşı çıkıp istediklerimi yapabilseydim. Bu bana en fazla bir sene sürecek olan bir sıkıntı getirirdi en fazla. Oysa şimdi zaten dört senedir daha büyük bir sıkıntının içerisindeyim. Sizin keşkeleriniz neler?