Pages

26 Aralık 2012 Çarşamba

Yetişmeyen Tez.

İki haftada nasıl çalıp çırpmadan tez yazılır? Hiçbir fikrim yok ama yazmam gerek :/ O kadar tembelim ki aslında derin derin araştırıp yazmak istediğim halde erteleye erteleye bugüne geldim ve iki hafta içinde tez yazmam gerekiyo. Allah bana sabır versin, kolaylık versin. Ayvayı yemişim gibi geldi. Hayırlısı...


24 Aralık 2012 Pazartesi

Shantaram kitap çekilişim var :)



Shantaram severek okuduğum bir kitap. Yaklaşık 900 sayfa olmasına rağmen sıkıcı bir kitap değildi. Şimdi de bir izleyicime bu kitaptan hediye etmek istiyorum :) İzleyicim olup, fotograf ile birlikte blogunuzda duyurmanız çekilişe katılmanız için yeterli. Tabi paylaşım linkiniz ve mail adresiniz ile birlikte yorum bırakmanız gerekli bir de. Twitter ve Facebook'ta takip etmem mümkün olmadığı için hiç karıştırmıyorum onları. 
Kitaptan bazı notlar :)

"Kader, seni güldürmüyorsa, espriyi anlamadın demektir."

"Gücümüzün bir kısmının acılardan geldiği doğru değil mi? Acılar bizi güçlü kılmaz mı? Gerçek bir zorluk ve keder yaşamamış olanlarımız, diğerleri kadar kuvvetli olabilir mi? Eğer bu doğruysa, senin düşüncene göre acı çekiyorsak güçsüzüz ve güçlü olmak için acı çekmeliyiz." - düşündürücü:)

"Acı çekmek sevgimizi, özellikle de Tanrı'ya olan sevgimizi test etmenin bir yoludur."

"Korkaklık dediğimiz genellikle gafil avlanmanın bir başka adıdır, cesaret ise genellikle hazırlıklı olmaktan ibarettir."

Son Katılım tarihi de 25 Ocak 2013 olsun, sınavlarım varken çekilişi yapmam sıkıntılı olur diye biraz uzun tuttum süreyi, hem katılmak isteyen herkesi beklemiş olalım :)


23 Aralık 2012 Pazar

21 Aralıkta ne yaptım ve dahası :)

Malum doğum günümdü benim :) Romeomla güzel bi gün geçirdim. Bana çokta güzel hediyeler almış, kıpkırmızı şal ve şapka almış mesela, kırmızının tam istediğim tonu hemde :) 
Sonra, bir haftadır hasta olduğum için ( öksürüp duruyorum ) akşam tam dinlenicem dedim komşular geldi. Komşunun 3. sınıfa giden bi oğlu var, arada ders çalışmaya gelir bize ve ödevlerine yardım ederim. Ailesinin dediğine göre bu şekilde notları falan da yükselmiş çocuğun. Çocukta doğum günüm için hediye almış bana, ailesine aldırmış tabi ama kocaman bir çiçek, hani kız istemeye giderken falan götürülenler var ya onlardan :D
Sonra kocaman bir pasta, içecek, kurupasta falan da tabi.. Mum üflücekmişim mumda getirmiş :D Kırmak istemedim ben de mumda üfledim :D Çocuk gittikten sonra kardeşimin tepkisi şu; "Çakcam veledin ağzının ortasına, ne lan bu aşık olmuş sana!" :D Ben ona gülerken Romeomun tepkisi; "Bariz asılıyo bu çocuk sana, gelim dövim mi yani bacak kadar çocuğu, niye hediye almış sana..?" :D Sonuç olarak sanırım küçük bir hayranım var :D
Daha önce de bir kez Romeomla otobüse bindiğimizde küçük bi çocuk ama bu seferki daha da küçük 6-7 yaşında, yanıma gelip tanışalım mı demişti :D Ben çocukla konuşmaya çalışıyorum, benim Romeo araya girmeye çalışıyo gel benimle tanış ne senin adın falan diyo. Çocuğun cevap; "Ama ben onunla tanışmak istiyorum." :D Romeom diyo ki biri bu çocuğa kızlara asılmayı öğretmiş ama sevgilisi olanlara asılmaması gerektiğini söylememiş :D Yani ikinci çocuk vakasını yaşadık..
Şunun şirinliğine bakar mısınız ya :)

18 Aralık 2012 Salı

Agua de Annique - Sunken Soldiers Ball

Bloguma haksızlık ettiğimi düşünüyorum bazen. Uzun zamandır fazla ilgilenemiyorum da zaten. Sürekli aynı dertlerimi, sıkıcı dertlerimi buraya yazıyomuşum gibi hissediyorum. Görüldüğü gibi blogum benim dostum sırdaşım gibi olmuş ki ona haksızlık ettiğimi bile düşünüyorum :) Herneyse fazla derine dalmadan kısa kısa bazı tespitlerimden bahsedip bir de şarkı paylaşıp gidicem :)
"Ait olmadığım bir toplumsal çevrede yaşadığıma karar verdim. "
"Biri var, bi arkadaşım. Sayesinde bazı insanların iyi niyeti hiç bir zaman fark etmediklerini yada hiç bir zaman mantığını anlamadıklarını öğrendim."
"Bi tane akrabam kız var, kocaya kaçmış, lisans mezunu hem ve kaçtığı kişi de 5. kuşak falan akrabası. Bizde 7. kuşak çıkana kadar evlenilmez oysa ki. İlginç."
"Bursa çok güzel biliyo musunuz. Bilmiyosanız mutlaka görmelisiniz :) Hele de bembeyaz kar yağdığında. Büyük bi heyecanla bekliyorum yılın ilk karını. Uludağ'a yağdı tabi de şehir merkezinde yok henüz. Belkim benim doğum günümde yağarmış. İnşallah."

Bu da şarkım, çok sevdim..



13 Aralık 2012 Perşembe

Konsere gidemiyorum :/

Bumerang'tan bu güzel konsere bilet kazandım ve gidemiyorum :/ Gerçekten üzgünüm şuan.. 
Ama Bumerang'tan böyle güzel bi hediye kazanmış olmanın verdiği mutlulukta var yine, teşekkürümü de ediyorum buradan. Kısmet artık gelecek güzel çekilişlere diyelim :)

4 Aralık 2012 Salı

21 Aralık 2012

Benim doğrum günüm desem :) Yılın en uzun gecesi olma özelliğine sahip bu gün şimdi de kıyamet senaryolarıyla pek bi gündemde. Herkes doğum gününde napıcaksın diye soruyo :D Bende karanlık olucakmış, babam gece dışarı çıkmama izin vermiyo diyorum :P Napıcam olum madem karanlık olucak bende uyurum, zaten uyku benim ikinci sevgilim :D
Geçen gün anneme bi kadın 21 aralıktan sonra 3 ay karanlık olucakmış, herkes uyuyacakmış uyanabilenler hayatta kalıcakmış uyanamayanlar ölücekmiş demiş O_o  ne diyosunuz? Annem, ciddi ciddi buna inanmış öyle anlatıyo diyo. Nasıl bu kadar büyüdü bu olay yahu. Her geçen gün ortaya atılan teorilerin şiddeti korkunçluğuda artıyor :) Hadi hayırlısı :)
Doğum günümü kutlamayı unutmayın ha :P



Büyük Bir Mücadeleye Tanık Olmaya Hazır mısın?


Red Bull’un 2006’dan bu yana 5 kıtada, 17'den fazla ülkede, o ülkenin ünlü gruplarıyla SoundClash adı altında gerçekleştirdiği müzikal çarpışma ilk kez Türkiye’de düzenlenecek. Bu güne kadar Snoop Dog ve Erykah Badu gibi önemli isimlerin sahne aldığı SoundClash, 14 Aralık 2012 Cuma günü Küçükçiftlik Parkı’nda Athena ve MaNga’nın çarpışmasıyla gerçekleşecek. Anadolu ozanlarının geleneksel çarpışmalarına benzeyen bu etkinlik, modern dünyanın farklı seslerine kulak verilecek ve en iyi olan alkışlarla seçilecek.

Seyircilerin ortada olacağı 2 ayrı sahnenin heyecanı körüklediği, 4 raunttan oluşacak bu müzikal çarpışmayı siz de yaşamak istiyorsanız yerinizi ayırtmayı unutmayın.

Konuşmaya dahil olmak için: #rbsoundclash’i takip edebilirsiniz.


Bir bumads advertorial içeriğidir.

28 Kasım 2012 Çarşamba

Berkant - Samanyolu - Doğumgünü hediyesi


Romeomun doğum günü hediyesi bu plak :)

7 Kasım 2012 Çarşamba

Ayağı kırılmış o tahta masa senden çok vefalı çıktı sevgilim :D


Seksenlerin bu haftaki bolümünden favorimde bu :) Yok sevgilimden falan ayrılmadım allaha şükür çok mutluyuz ama böyle eski şarkılarda hoş bi tını oluyor ya.. Birde seksenler dizisinin bıraktığı bi etki var :)
Evet bu şarkılar yeni değil ama dizide belli bir konuda dinlediğimizde hissettirdikleri farklı oluyor. Bu  yüzden pek çok şarkı diziler filmler ile meşhur oluyo. Eski müzikler Seksenler sayesinde yeniden canlanıyor kısaca.. :) Ne güzel..

Oblio tablet bilgisayar aldım.

Geçen hafta tablet bilgisayar aldım, birazcık bu konuda ki tecrübelerimi anlatmak istiyorum. Oblio markası, ve modeli de 8x8i. Ben ebook okuyucu almak istiyodum aslında ama tesadüfen teknosada incelemeye başladık romeomla, baktık özellikleri çok iddialı, bizim adını bile duymadığımız bi marka için. Ki gerçekten daha önce hiç duymamıştım :D android 4.0 işletim sistemine sahip, wifi bağlantısı var, hdmi çıkışı var, usb ve hafıza kartı takılabiliyo, 8inç ( kılıf bulmak biraz problem olabiliyo, ara boy olduğu için ) falan.. İnternette dolaşırken sorun yaratabilir falan diye düşündüm alırken, niyetim zaten ebook okumak olduğu için, yani sadece ebook okuyucuda alsam aynı fiyatı vericektim hemen hemen.. Ancak beklentimin üstünde bi performans gösterdi ve çok rahat her işimi yapabiliyorum. Android uygulamalarından çok rahatlıkla faydalanıyorum. 
İnternet sorunu vardı, evde ki interneti komşuyla ortak kullandığımız için. Ona da şöyle bir çözüm bulduk. Aslında Romeom buldu:) Bir tane usb modem almıştık geçenlerde ama kullanmamıştım gerek kalmamştı, şimdi masaüstü bilgisayarım kablo ile internete bağlanıyo, usb modem ile de kablosuz internet dağıtıyo. Evin her köşesinde tableti kullanabiliyorum demek bu. Fiyata gelince ben 400tl ye aldım Teknosa'dan. Başka yerlerde nasıldır fiyatı falan hiç bi bilgim yok. 
Neticede memnun olduğum bişeyden bahsetmek istedim, bilginize :)

24 Ekim 2012 Çarşamba

Sevmek ne kadar hoşsa ayrılık o kadar zor...


Kim biliiir kaçıncı dinleyişim bu şarkıyı.. Seksenlerin akşamki bölümünden.. Çok içten çok hoş ya...
Özdemir Erdoğan-Ayrılık

23 Ekim 2012 Salı

Paranoyak mıyım ne:S

İnsanlardan ilk kazık yediğinizde akıllanmazsınız, beklersiniz daha çok kazık yiyeyim diye.. Yapımız böyle, sabrediyoruz tolerans gösteriyoruz insanların iyi yanlarını görebilmek için ama bazıları bütün inancımızı iyi niyetimizi söküp alıyo işte.. Şimdi bana iyi davranan, azıcık güler yüz gösteren her insanın davranışlarında bi çıkar, başka bi niyet arıyorum.
Bi kız var staj yaptığım yerde tanışmıştık. Çok sıcak kanlı, güler yüzlü bi kız. Sadece 2-3 gün doğru düzgün konuşmuş olmamıza rağmen kız hala arayıp soruyo. İstanbul'daydı, dün Bursa'ya geldi ve biz bugün buluştuk. Buluşana kadarda düşünüyorum, neden bu kız bana bu kadar yakın davranıyo ki, benden ne çıkarı olabilir ki diye.. Sonra kendimden utandım, olumsuz hiç bir yanını görmedim kızın sırf bana yakın davranıyo diye tereddütlü olmama şaştım.. Bazı insanlar o kadar çok alıp götürüyo işte güvenimizi, inancımızı.. Nihayetinde paranoyak mı oluyorum ne :)


18 Ekim 2012 Perşembe

5 Şey Mim'i

Pembe Kereste gibi mim benim de uzun zamandır yapmadığım bişey :) Teşekkürümü edip geçiyorum mime..

*** Çantamdaki 5 şey...
Cüzdan
Sakız
Nemlendirici Krem
Kulaklık
Su
( Aslında bu liste daha çok uzar, çünkü genelde çok dolu olur çantam, mesela makyaj malzemesi taşımam ama bi ruj veya dudaklarımı nemlendirmek için bişeyler olur, kitap olur, kağıt mendil ıslak mendil olur.. özelimi de döktüm buralara :p Bir de bi söz var ya "Kadınların çantası ne kadar dolu ve karışık olursa kafası da o kadar dolu ve karışık olur." diye. Ben doğruluğuna inanıyorum bunun, kendimden biliyorum yani. )
***Odamdaki 5 favori şey..
Kitaplığım 
Dolayısıyla kitaplarım
Aynam
Kemanım ( uzun zamandır çalamasam da)
Yatağım
***Bu ay planladığım 5 şey..
Baklava yapmak ( Ben planlamıyorum aslında ama bayramdan önce daha yapmam gereken iki tepsi baklava var, ne kadanda hamaratım ya :p yok yok değilim babanneme yardım ediyorum, aynı zamanda da öğreniyorum o kadar ama 3 tepsi de çok fazla ya :/ )
Ders çalışmak ( Bunu çok şiddetli planlıyorum inşallah çalışıciim :))
Falcıya gitmek ( Bi arkadaşımın yoğun ısrarlarına dayanamayarak ikinci kez falcıya gidicem:) İstanbul'dan arkadaşımın gelmesini bekliyorum.)
Sinemaya gitmek ( Hava soğumadan sinemaya gidilmez gerçi, şöyle sonbahar iyice kendini hissettirirse gidicem :))
Kitap Okumak ( Kitap okumadığım zamanlarda kendimi çok işe yaramaz hissediyorum, zamanımı boşa harcıyomuşum gibi hissediyorum, bir de uzun zaman önce okuduğum kitapları tekrar okumaya başladım, sanki daha önce hiç okumamışım gibi hissediyorum, bambaşka ayrıntıları farkediyorum, güzel bi duygu.. )
***Almak istediğim 5 şey..
Penti'de gördüğüm bordo çorap ( Havanın soğumasını ister gibiyim bu sene, renkli çoraplar ve çizme giymek istiyorum artık :))
Paşabahçe'den içinde içiçe geçmiş kalpler olan kadehlerden ( Yakın bi arkadaşımın geç kalmış doğumgünü hediyesi olucak bu, onlardan almak istediğini öğrendim.)
Kırmızı atkı ve şapka 
Annemin babaannesinden kalma eski bi kol saati var böyle kurmalı falan, ona kordon yaptırmak
Bir de eski kitap almak ( o ucuz ve eski kitapların içinde harika şeyler olabiliyo, eski sayfaları çevirmek falan hoş.. )
***Beni mimleyen kişi ve ondan etkilendiğim 5 şey..
Pembe Kereste :)
Biraz endişeli
Biraz panik ama
Pozitif olabilen,
Ayrıca kendi halinde ve
İyi niyetli biri :) Diye düşünüyorum.. ( Sanki bize yansıttığı kişiliğini anlatmamız istenmiş gibi geldi, doğrudur umarım :))

***Mimlenenler..
Siyah Kuğu,  KaybolmuşbirdenizyıldızıMelodram

14 Ekim 2012 Pazar

Rüyalar ve Siempre Me Quedara

 (María Nieves Rebolledo Vila-Bebe)
Bazen tam uyku haline geçemediğimde kendi çizdiğim rüyaları görüyorum. Hayalleri mi demeliyim yada. Bir hafta boyunca her gece kabuslarla uyandım ve gördüğüm gayet gerçekçi rüyaların etkisinde kaldım öyle ki uykum geldiği halde uyumamak için direniyordum yada ışıkları açık bırakıp uyuyordum. Yine de fayda etmiyordu, gündüzleri de verimli bir uyku uyumadığım için kendimi çok yorgun hissediyordum. Neyse ki maneviyatı kuvvetli 78 yaşında bi ninenin sayesinde kurtuldum. Hala çok fazla rüya görüyorum ama güzel şeyler yada anlamsız şeyler görüyorum, kabus değil, yada korkarak uyanmıyorum.

İki gündür de biraz hayal biraz gerçek bi dünyada yaşıyor gibiyim. İçimde çok fazla biriktirdiğim duygu olduğunu hissediyorum. Kırgınlık, pişmanlık, belki biraz yorgunluk, biraz umutsuzluk, biraz umut... Şimdi de dinlediğim bu şarkı bende şu hisleri uyandırdı.




13 Ekim 2012 Cumartesi

Kuzey Yamacı


Wanda Rutkiewicz, dünyanın en ünlü kadın dağcısı. Ünlü olmasında başarıları kadar etkili olan bir hikayesi var. Bağımsız, özgürlüğüne düşkün bir kadın olan Wanda, tüm tehlikelerine rağmen dağcılığa aşıktır. En büyük aşkı da bir dağcıdır ve birlikte çıktıkları bir tırmanışta gözleri önünde aşkı yaşamını yitirir. Zaten genç yaşta ailesini de kaybetmiş olan Wanda tüm dağcılık başarılarını da bu olaydan sonra kazanır. Tırmanırken tek başına korkup korkmadığını sorduklarında da "Hayır hiç korkmuyorum, ben bütün sevdiklerimi yukarıda bıraktım." cevabını verir. Yani Wanda acılı bir yaşamı olan ama güçlü ve başarılı bir kadındır. 

Ifw ilkbahar- yaz koleksiyonları sergilenirken ben Gamze Saraçoğlu'nun Wanda Rutkiewicz'den esinlendiği Kuzey Yamacı adlı Ifw sonbahar-kış açılış defilesini hatırladım. Ayrıca renk analizi harika bir şekilde yapılmış bir çalışma. Önümüzde ki kış için esinlenilebilir tabi. Kalın çorapların üzerinde uçuşan etekler, kürklerin kullanılışı hele o ayakkabılar... Ayrıca saç, makyaj ve müzik ile de hikaye çok güzel yansıtılmış. İzlemediyseniz bir izleyin derim, yorum sizin!

7 Ekim 2012 Pazar

İşte öyle..

Bazen yaşamak istediğim basit anlar,basit zevkler oluyo, mesela; şuan serin bir sabahın erken saatlerinde atkıma sarınmış bir halde kalabalık bir caddede yürümek istiyorum. İşine gücüne koşturan insanları seyredip hayatlarıyla ilgili tahminde bulunmak, uzunca bi cadde boyu yürüyüp üşümek ve ardından sıcak bi kahveyle ısınıp kendime gelmek istiyorum. Belki kahvenin yanında okuyacağım bir de güzel kitabım olur...

Mesela şuan uzun zaman önce okuyup unuttuğumu farkettiğim Kürk Mantolu Madonna'yı tekrar okuyorum. Raif Efendi'nin Berlin anıları sanki beni gerçekten alıp Berlin'e götürüyor. Spree'yi hatırlıyorum. Tiergarten'da ağaçların arasına gizlenmiş bankı ve ördekleri hatırlıyorum. Beni güzel anılara taşıyan bu kitabı önceden farklı hislerle okumuşum şimdi sanki hiç okumadığım bir kitabı okur gibi baştan okuyorum, bana hissettirdikleri bambaşka.

U-bahn'a binmemek için direnmiştik. Şehri otomobil, otobüs veya metroyla keşfedemezsiniz. Sokaklarda dolaşmalısınız. Şehre karışarak gezmelisiniz. Berlin'de yaşayanların kesinlikle yürümeyeceği mesafeleri yürümüştük. Sohbet ederken zaten anlamıyoruz ki ne kadar yol, ne kadar zaman geçtiğini. Sabah uyandığımda yaz ayları olmasına rağmen soğuk olurdu Berlin. Kursa giderken yürüdüğüm bisiklet yolu çok hoşuma giderdi. 

Bisiklete binmeyeli ne kadarda uzun zaman oldu. Hatta o kadar uzun zaman oldu ki, şimdi binsem düşermişim gibi hissediyorum. Ama çocuklukta öğrenilenler unutulmaz değil mi? Önünde mis kokulu çiçeklerle dolu bir sepeti de olsa mesela...

Çiçeklerin, çimenlerin yada kuru sonbahar yapraklarının üzerine yatıp hayaller kurmak istiyorum. Ama saçım pis olur mu ki, yada tişörtüm kirlenir... Hep böyle düşündüğüm için vazgeçmişimdir. Çok saçma.

Özgür olmadığını olamadığını söyleyen insanlar ufak bir engelle karşılaşmış ve hayatının kalanını kendi ördüğü ağlar arasına sıkıştırdığı gibi bütün suçu ilk karşılaştığı engele atmıştır. 

En kötüsü de alışmak. Alışkanlıklar zor değişir. İyi veya kötü neye alıştıysan onu yaşamaya devam edersin. Ruhunun derinliklerinde azıcık devrimci bir yanın varsa alışkanlıklarını değiştirmeye bir adım daha yakınsın demektir. Bazen her ruhun bir devrime ihtiyacı vardır.

(Berlin'den bahsedip Paris fotografı koymamın sebebi bunun Berlin versiyonunun olmaması malesef, sevdim ama bunu. )

Sonbahar çayı...

Gece inanılmaz bir karın ağrısıyla uyandım ve elma - tarçınla hazırladığım çaya birazcıkta bal koydum. Çok rahatlattı gerçekten. Artık sonbahar aylarında olduğumuza göre bitki çaylarının zamanı gelmiştir. Ne kadarda içini ısıtıyor insanın...

25 Eylül 2012 Salı

Pikap aldık! :)


Şu yazımda Berlin'den aldığımız plakları göstermiştim size ve pikap almak istediğimizi söylemiştim. Bugün sonunda aldık:) O kadar temiz bi ses geliyo ki kulağınıza, dalıp gidiyosunuz. Plak dinlemek öyle bişey. Adam bir de plak hediye etti pikapın yanında. Bizde Cumhur'un bi plağını aldık. Sen Aslı'dan da güzelsin vardı içinde. Romeom çok sever bu şarkıyı, ben de severim ayrıca :) Hadi siz de dinleyin, sevceksiniz bak eminim :)

Benim aklım bir de Ahmet Özhan'da kaldı. Kimseye etmem şikayeeet! :)


24 Eylül 2012 Pazartesi

Eski bi dostu görmek gibi..

Eskiden bi blogum vardı, kapatmak zorunda kalmıştım. Tesadüfen orda yazdıklarımı okudum. Karanlık bi odada otururken aniden ışığın açılması gibi, insan aniden tamamen unuttuğu anılarını hatırlayıveriyo. Yaklaşık bi sene önce kapatmıştım o blogu. Bir sene o kadarda uzun bi süre değil ama ben değişmişim, çok değişmişim. Eskisi kadar saf duygulara sahip değilim. İnsan büyüdükçe duyguları daha donuklaşıyo sanki. Onları geriye itiyoruz, güçlü görünmek için temiz saf dolayısıyla zayıf duygularımızı insanlara belli etmememiz gerek çünkü.

İşte blogun faydaları :) Zaman geçtikçe nsl bi değişim yaşadığınızı yazılı belgeli bi şekilde görebiliyosunuz. Geçmişe ait sözlerinizi okuduğunuzda bir sürü duyguyu bi anda hissediyosunuz. İşte o zaman hissedilen duygular... Biraz, eski bi dostu görmek gibi...

22 Eylül 2012 Cumartesi

"Hayata dair birkaç not" Babil Büyücüsü'nden...


*Kibir şeytanın tohumudur ve o tohum her zaman insanın içindedir, sadece sulanmayı bekler. Biraz başarı, kibrin sulanması için yeterlidir.

*Çünkü kimse kendisine merhamet edip iyilik yapmış olana karşı boynu bükük kalmak istemez ve yaptığını iyiliklerin karşılığında size düşmanlık beslerler.

*Bildiklerinizi ve işlerinizi öyle büyük göz bağlayıcı törenlerle yapınız ki, yaptıklarınızın tanrısal bir iş olduğunu düşünsün herkes ve size kutsallık atfetsin. Başkaları yaptıklarınızın ne olduğunu ne kadar az bilirse, size saygısı o kadar çok olur. Yaptığınız hiçbir şeyi kolaymış gibi göstermeyin. Bir yapın ve sanki bin yapıyormuş gibi yaptıklarınıza törensel bir değer katın.

* Hiç kimse kendini borçlu hissettiği kişinin yanında bulunmak istemez. Bir gün kendine ekmek veren adam düştüğü zaman,  düşeni yerden kaldırıp ekmek vermez. Borçlu olanlar bir tekmede onlar atar ki, size karşı olan ezikliklerini içlerinden atabilsinler. Bir zamanlar iyilik yaptıklarınızın size tekme atmasını istemiyorsanız, ya iyilik yapmayın, ya yere düşmeyin, ya da düştüğünüz yerde iyilik yaptığınız insanlar olmasın. Filler bile öleceklerini anladıklarında kendi ayakları ile mezarlarına giderler.

*Size önemsiz ve anlamsız gelen bir ayrıntı, farkında bile olmadığınız bir davranış, belki de gelecekte sizin için örülmüş olan kaderin bir parçasıdır.

*** Bir insan kendini iyileştiremezse, kimse onu iyileştiremez.  Düşen bir insana yardım edecek tek insan vardır,  oda içinde ki diğer kendisidir. En sefih bir durumda bile insan yine kendisine  müracaat etmeli ve içinde ki kendisinden yardım almalıdır. Çünkü her zaman kurtuluş vardır ve kurtuluşun şifresi yine kendi içimizdedir. Hiç kimseye sadece hastalık verilmez, ilacı da yanındadır ve insana düşen ise ilacın ne olduğunu anlamaktır.

*Ruhsal kurtuluş için içinizde ki eski duvarı yıkmadan yeni bir duvar yapamazsınız. Eski duvarı yıkın ki, yeniden doğabilesiniz.

Babil Büyücüsü - Deniz S. Vincente

15 Eylül 2012 Cumartesi

Tavsiye: Charles Worthington Saç Kremi

Argan yağını duymayanımız kalmadı sanırım artık. Üstelik şimdi her bölgeye ne kadar faydalı olduğu konuşuluyo. Ben duyduğumda sadece saça uygulanıyo sanmıştım. Kuaförüm tavsiye etmişti. Çok fazla kimyasal bişey kullanılmasını istemez saçın mümkün olduğunca doğal halinde olmasını tavsiye eder. Bana da argan yağını tavsiye etmişti ama küçücük şişe 70 liraydı. O zaman saçıma da uygulamıştı, beğenmeme rağmen almadım. Bu arada saçım oldukça gür ve uzun. Haliyle bazen çok ağır geliyo resmen :) Argan yağı hafif hissettirmişti, yumuşacık olmuştu saçım.
 Şimdi lafı şuraya getiriyorum. Saç kremi araştırması yapıyordum geçenlerde. Watsons'tan bi saç kremi aldım, argan yağı barındırdığı yazıyodu. Kuaförümün tavsiyesini de hatırlayarak denemeye değer diye düşündüm. Beklediğimden çok daha iyi çıktı. Ben sadece deneme boyunu almıştım. Şimdi normal boyutta almayı düşünüyorum. Charles Worthington markası. Daha çok şampuanının tavsiye edildiğini duydum ben, deneyen varsa yorumlarını da alabiliriz :) Çokta fazla çeşidi var benim aldığım argan özlü olan, hepsinin özelliği farklı kendinize uygun olanı seçebilirsiniz tabi.


12 Eylül 2012 Çarşamba

Fırat'ın sünneti var, yoksa siz gelmiyo musunuz? :O

Hepimizin tanıdığı ve sevdiği bu veledin sünnet düğününe herkes davetli :)
Çok tatlı be, gerçek olsa yerim yani ben onu :)

7 Eylül 2012 Cuma

2 Eylül 2012 Pazar

Bir Tanecik Söz.

"Ağlamak, uğradığımız felaketlere karşı vücudumuzda kalan son kuvvetin bir feryadıdır. Ağlayamadığımız zamanlar, bizde o gücün de yok olduğu vakitlerdir ki, onun yerine geçen etkileyici bir sakinlik, en şiddetli elem gözyaşlarından daha yakıcıdır."

Sergüzeşt - Samipaşazade Sezai
Nasıl tatlı bir velet bu ya, bu kadar mı tatlı ağlanır :D

30 Ağustos 2012 Perşembe

Sıradaki yoğurtlu dondurmaaa!

İlk defa Berlin'de yiyip doyamadığım yoğurtlu dondurmayı döndüğümde kahve dünyasında da görünce inanılmaz sevinmiştim. Çok hafif çok ferah yedikçe doymadığım bir dondurma benim için. Diğer dondurmalar ağır geliyo bana çok fazla yiyemiyorum. Hani tarçınlı dondurma yapmıştım ya, acaba yoğurt eklesem nasıl olur dedim ve hemen denedim. Dışarıda yediklerimden hiçbir farkı yok, harika oldu :) 

Tarif aynı yine temelde, şöyle; 2,5 bardak süt, 1 bardak şeker, 1 tatlı kaşığı sahlep,  3 yemek kaşığı kadar da süzme yoğurt. Bu kadar :) 

Benim gibi sevenler varsa yapmak isterler belki diye düşündüm, afiyet olsun şimdiden :)

25 Ağustos 2012 Cumartesi

Tarçınlı Dondurma Tarifi

Evde dondurma yapmayı denemek istiyorum uzun zamandır, fırsat bulamıyorum bir türlü. Bu akşam annemin taze taze süt aldığını görünce deneyeyim hemen dedim. Bu biraz benim uydurduğum bi tarif. Gördüğüm bikaç tarifin karışımı gibi bişey. Üstelik tarçınlı yapmayı planlamıyodum son anda tarçınla güzel olur deyip ekledim :) Neyse uzatmadan geçiyorum tarife.
Malzemeler
2,5 bardak süt
1 bardak toz şeker
1 tatlı kaşığı sahlep
2 yumurta
dilerseniz farklı aromalarda kullanabilirsiniz. Ben dr.Oetker limon aroması kullandım.
Hı bir de toz tarçın tabi ki :)
Yapılışı
Uzun uzadıya anlatmıyorum, sıkılıyo çünkü insan uzun tarifleri okurken, çokta ahım şahım bişeyi olmadığından kolay bi tarif olduğundan kısa kesiyorum :) Süte şekeri ekleyip eriyene kadar karışıtırıyoruz. Aynı şekilde sahlepi ekliyoruz. Ocağa koyup kaynamasını beklerken 2 yumurtanın beyazını köpük olana kadar çırpıyoruz. Yumurtanın pişmemesi için azar azar ekleyip aynı anda karıştırarak ocaktan aldığımız sütlü karışıma ekliyoruz. Yarım çay kaşığı kadar tarçın ekliyoruz. Ben nerdeyse 1 tatlı kaşığı ekledim fazla gelmiş, sadece hafif aromasını vermesi yeterli olacak sanırım. Birde dediğim gibi limon aroması ekledim. Tarçınla hiç fena olmamış :) Soğumasını bekledikten sonra metal bir kapla derin dondurucuya koyuyoruz. 2-3 saatte baya kıvama geliyor zaten. Arada bir karıştırarakta eşit bi şekilde daha güzel donmasını sağlayabilirsiniz. 
Afiyet Olsun!!!

24 Ağustos 2012 Cuma

Küçük Mutluluk İpuçları!

Çok mu mutsuzsunuz, yalnız, umutsuz? Herşey üstünüze mi geliyor? Hadi şimdi önce bi ayağa kalkın, bi silkinin kendinize gelin. Artık bir yerlerden başlamalısınız, artık kendiniz için bir şeyler yapmalısınız. Mutlu olmayı siz de istiyorsunuz.O zaman bizzat tecrübe ettiğim ve moralimi düzelten, aslında birçoğunuzun da bildiği küçük mutluluk ipuçlarını görelim birlikte.

Güzel görünmek!: Makyaj, alışveriş, belki saç renginin değiştirilmesi.. Bunlar zaten moralimiz bozuk olduğunda pek çoğumuzun yaptığı şeyler. Yani işe yaradığını hep birlikte test edip gördük :)

Duş alırken müzik dinlemek!: Suyun sakinleştirici etkisinin yanında müziklede ruhunuzu beslerseniz, gerginliğinizin mutsuzluğun hafiflediğini göreceksiniz. Hatta bir süre sonra şarkıya sizde eşlik etmeye başlayabilirsiniz. Püf nokta hareketli enerji dolu müziklerin tercih edilmesi.

Yemek yapmak!: Daha önce denemediğiniz bir tarifi yapmanızı tavsiye ediyorum. Çünkü bir şeyle meşgul olmak düşüncelerinizin o yöne toplanmasını sağlayacaktır. Yani moralinizi bozan canınızı sıkan her ne varsa biraz olsun unutmanızı sağlayacaktır. Bir çoğunuz bilir yemek yapmak başlı başına bir terapidir zaten.

Tek başına gezmece!: Bundan kastım şu, temiz hava alabileceğiniz, ayaklarınızı suya sokabileceğiniz, yani negatif enerjinizi bırakabileceğiniz huzurlu bi ortamda bulunup kendi kendinizi dinlemek. Şehrin gürültüsü her zaman çok yorar insanı bunu biliyoruz.Bu yüzden biraz doğayla baş başa kalabilmek negatif enerjimizi atmamızı ve daha pozitif olmamızı sağlayacaktır.

Spor yapmak!: Vücudun yorulduğunda daha dingin olduğundan bahseden bi radyo programı dinlemiştim. Buyüzden insanlar bütün hafta çalışıp yoruldukları halde haftasonlarını spora ayırıyorlarmış. Ben düzenli spor yapan bi insan değilim malesef ama ter atmanın bi yorulmanın beni daha dinç yaptığının farkındayım. Spor ile birlikte sakinleşmiş ama dinç bir vücut sizi daha huzurlu hale getirecektir.

İbadet etmek!: Yani kastim meditasyon yapmak. Bunun her dinde farklı şekilleri var tabi. Herkes kendi dinine göre ibadetini yapabilir. İnanç insanı ayakta tutan en önemli duygudur. Her ne olursa olsun hangi din olursa olsun, insan bir dayanağa ihtiyaç duyar. İnançları ile daha dik durur diye düşünüyorum. Namaz kılmak, dua etmek, meditasyon yapmak, yoga vb. olabilir.. Bunlar huzur bulmanızı sağlayacaktır.

Komedi filmi izlemek!: Tabi ki sadece komedi. Çünkü gülmeye, derin düşüncelerden ve üzücü durumlardan uzak durmanız gerekiyor. Aklınızda her ne varsa ondan biraz uzaklaşmanız gerekiyor. Bu yüzden komik bir film süper olacaktır sizin için.

Tabi en önemlisi herşeye rağmen mutlu olmayı istemektir. Tüm olumsuzlukların karşısında dik durabilmek için, mutlu olmak için savaşmalısınız.

Yüzen Taşlar heykelini gördünüz mü?


Yüzen Taşlar heykeli kısa süre önce Bursa Altıparmak meydanında sergilenmeye başlanan bir heykel. Sanatı, bilimi, mühendisliği bir araya getiren bir çalışma. Heykeltraş Christian Tobin ve ekibi tarafından yapılan bu heykel Hacivat ve Karagöz'ü temsil ediyor. Almanya'da tanıtılmasının ardından, Alman televizyonu ARD Bursa'ya gelerek heykeli görüntüledi. Belgesel olarak yayınlanan heykel bir çok otorite tarafından hem sanat hem mühendislik harikası olarak nitelenirken ülkemizde de ucube olarak nitelendi. Heykeli görmeden önce bu söylenenleri duydum ve sadece iki taş parçasını mı getirmişler acaba heykel diye dedim. Ancak heykelin son halini görünce hayran kaldım. İnce bi sanat ve bilim bir araya gelmiş sade ama harika bir şey ortaya çıkarmıştı. 
Heykelin sadece üstünde hareket eden taşlarının toplam ağırlığı 15 ton ve heykellerin toplam ağırlığı 45 tondur. Bir diğer önemi de kullanılan taşların Bursa ve çevresinden toplanmış olmasıdır. Üstte hareket eden bu toplam 15 tonluk taşları sabit taşlara bağlayan bir sistem yok, sadece suyun mekanik gücü basıncıyla hareket etmeleri sağlanıyor. 

3 Ağustos 2012 Cuma

Aamir Khan


Aamir Khan, filmlerini ard arda izlediğim ve tekrar izlemeyi düşündüğüm bi aktör ve yönetmen. Bollywood filmlerinin King'i olarak adlandırılıyor. Oyunculuğunu ben de çok başarılı buldum. Fizilsek özelliklerinin sevgilimi andırıyo olmasıda sempatimi kazanmasında etkili olmuş olabilir belki biraz :p
Şimdi benim izlediğim ve tavsiye ettiğim filmlerinden bahsedeyim kısaca.

1. 3 Idiots: Son zamanlar da en çok tutan filmi bu sanırım. Özellikle öğrencilerin izlemesi tavsiye edilir. Eğitim sisteminin eksiklikleri gözler önüne serilmiş. Sanırım Hindistan'da da Türkiye'de ki gibi öğrenciler adeta bi yarış atına dönüştürülmüş durumda. Mühendislik öğrencilerine ayrıca bi tavsiye ediyorum, çünkü karakterler mühendislik öğrencisi.

2. Taare zameen par: Türkçe'ye Yerde ki yıldızlar ve ya Her çocuk özeldir olarak çevrilmiş çok dokunaklı bi film. Aamir Khan'ın filmlerinin bir özelliği sanırım bu. Aslında çok ciddiye almadığımız basit sosyal mesajlar veriliyo. Öğretmenseniz, veya çocuğunuz varsa bu filmi kesinlikle izlemelisiniz. Her çocuğun özel olduğunu hatırlamak gerek bazen.

3. Ghajini: Aslında Memento isimli filmin bir uyarlamasıymış bu. Ben izlemediğim için o konuda yorum yapamıyorum. Ama harika buldupum tekrar izlemek istediğim bi film. Aralarda ki klasik hint filmi müzik ve dans aralarıda hoşuma gitmeye başladı. Ghajini'de beğendiğim bi nokta da bu oldu sanırım.

Ayrıca 1965 doğumlu olup babamla yaşıt olmasına rağmen 25-30 yaşında gibi görünmesi de oyunculuğu açısından büyük avantaj yaratıyor kendisine.

3 Temmuz 2012 Salı

Pikap ve Plak aşkına!

Berlin'de bi bit pazarında eski kitap ve plakların orduğu bi sergiye denk geldik. Uzun zamandır bi pikap alma isteğimiz olmasına rağmen ya fiyatları çok yüksek geldi yada istediğimiz gibi bişey bulamadık ve sürekli erteledik. Ama bu pazarda 1 euro'ya bu plakları alınca hemen pikap arayışına giriştik. Bursa'lılar Sönmez iş sarayını bilir. Hani şu kitapçıları falan olduğu.. en alt katta sahafların olduğu katta bi dükkan var, nostaljik pek çok şey bulmak mümkün. Çok fazla da pikap ve plak mevcut. Şimdi içimize sinecek bi parçanın gelmesini bekliyoruz oraya, arada sırada uğrayıp yoklama yapıcaz. Yeni aldığımız plakları dinlemek için can atıyorum :)



23 Haziran 2012 Cumartesi

Berlin-2



Keşke Berlin'de ki her günümü ayrı ayrı yazma fırsatım olsaydı. Olmadı ne yazık ki... Bugün öğlen Charite Üniversitesi bünyesinde ki Rudolf Virchow patoloji müzesini dolaştk. İnanılmaz bir birikim yapmış adam. Çok fazla patolojik örnek toplamış. Özellikle tıp öğrencilerinin çok ilgisini çekecek bir koleksiyondu. Giriş ücreti 7euroydu, üniversite öğrencilerine ücretsiz tabi. Fotograf çekmek yasak olduğu için çekemedim ama nette bulduğum bi kaç örnek fotograf var. Örneğin sorunlu olduklar için doğmadan ölmüş bebekler vardı,tek kafalı iki bedenli, tek bedende iki kafalı yada beyin oluşumu kafatasının dışında gerçekleşmiş ve dondurulmuş bebekler, yıllardır bozulmadan korunabilmişler. 
Bazlarını midem kaldırmakta zorlandı hatta, ben kesinlikle bi sağlıkçı olamazmışım diye düşündüm. Böyle şeylerle uğraşmak yürek ister gerçekten. 
Ordan çıktıktan sonra Çin lokantasına gittik. Suşi denemek istiyodum zaten uzun zamandır ve burda da çok fazla uzakdoğulu var, bu tür mekanlarda çok fazla haliyle. Ama anladım ki karnım çok açken gitmemeliymişim oraya. Aç kaldım, yediklerimle acı çektim ve paramla rezil oldum resmen. Yok arkadaş ben adana kebap, iskender döner, pideli köfte seven insanım. Bana göre değil öyle çiğ balık falan. Birde Vasabi diye bişey vardı ki burnumdan ateş çıktı resmen. Biliyorum çok fazla suşi seven olduğunu, belki bizim yediğimiz yerde çok iyi yapılmamıştır bilemiyorum ama çok kötü bi tecrübe oldu benim için, bir daha denemeyi düşünmüyorum. Mudanya'da yediğim balık ekmeği, midyeyi özledim ben.
Ordan çıktıktan sonrada donut ve kola alıp Spree nehrinin kenarına gidip oturduk. Kendi kendine çalıp söyleyen bi grup vardı yanda ve çok huzurlu çok hoş ve benim Türkiye'ye döndükten sonra hatırlayıp özleyeceğim bi ortamdı.
Ordan sonrada Alexander Platz'dan U-Bahn'a binip Samariter Strasse'de'ye gittik. Romeom'un üniversiteden arkadaşı olan bi çocuk var burda, Onunla takılıyoruz genelde. Burda yüksek lisans yapıyo o, 6 aydır burda olduğu için bizden daha çok biliyo gezilcek yerleri falan. Orda barlar sokağı falan varmış. E cuma akşamı burda eğlenme zamanı demek malum, 24 saat çalışıyo her yer. Bişeyler içtik, bir de nargile söyledik. Burda çok fazla nargile cafe var. Ve tamamında Araplar yada Türkler çalşıyo. Benim burda almanca öğrenmem gittikçe zorlaşıyo, çünkü çok fazla Türkçe bilenle karşılaşıyoruz. 
Kısaca Berlin'de bir günüm böyle geçti. Artık uyumam lazım. Herkese Berlin'den sevgiler :)





18 Haziran 2012 Pazartesi

Berlin-1

Tam 8 gündür Berlin'deyim. Burada yaşadıklarımı anlatmak için can atıyorum. Benim için 8 gündür gördüğüm bir rüya Berlin. Kafamda canlandırdığımdan farklı bir şehir burası. Çok fazla bisiklet var :) Herkes bisikletiyle işe okula gidiyor burda. Böyle olunca çok yoğun bi trafik yok. Genel olarak sakin bulduğum bi şehir.
Biz Rosenthaller Platz'da easy Hotel'de kalyoruz ve kesinlikle tavsiye ediyorum burayı. Hem çok merkezi, hem ulaşım araçlarına yakın, hemde küçük ama sevimli. Odalar biraz fazla küçük olmasına rağmen, temiz ve personel çok güleryüzlü. Birde Türk var çalışan. 

Burda U-Bahn ve S-Bahn kullanıyo genellikle. Çünkü inanlmaz bi demiryolu ağı kurmuşlar. Bana ilginç gelen bir noktada şu oldu. İstasyon girişlerinde çıkışlarında kontrol veya kart okutma yok, istasyonlarda güvenlik görevlisi yok. Ama herkes kart almadan binmiyo yinede. Bazen ani kontroller oluyo, aniden biniyolar mesela trene. Kartn yanında yoksa tutanak tutuluyo sonra gidip şubeye ödüyosun cezanı. Sanırım 50 euro. Bir de herkesin köpeği var burda hatta kimisinin birden fazla köpeği var. Genel olarak Almanlar güleryüzlü. Ama çok fazla milletten insan yaşıyo burda, asya'dan gelenlerin sayısı da oldukça fazla. Bilindiği gibi çok fazla dönerci var burda :) Biz de genelde döner yiyoruz.

Yemek ciddi bi sorun burda bizim için. Hiç alşkın olduğumuz yemekler yok, henüz sulu yemek yiyemedik bile. Daha çok pratik hazrlanan fast food tarzı şeyler tüketiliyo burda ve aynı zamanda sağlıklarına çok dikkat ediyolar. Çelişkili bir durum var yani bilemedim. Normal su bulmak bile sorun. Meyveli suları tüketiyolar genellikle. Meyveler tek lokmalık doğranmış ve birer porsiyon halinde paketlenmiş olarak satılıyo örneğin. Salata malzemeleri hazırlanmış paketlenmiş sosuyla birlikte satlıyo. Biliyorum Türkiye'de de var salata olayı ama bizde pek tercih edilmez bu tür şeyler. Meyve olayını da duymuştum ama Türkiye'de görmedim hiç. Çok mantıklı üstelik. Okula giden çocuğunuzun yanına böyle bir meyve paketi hazırlamak pratik bir yöntem olabilir. Üç beyaz en az tüketilenler arasnda resmen. Konserve sebzeler etlerde çok yaygın. Herşeyin konservesi var, çok fazla sos çeşidi var. Buranın meşhur yemeği tabi ki Currywurst. Bilindiği gibi domuz sosisi demek. Ama bunun dana etinden yaplanları da bulunuyo. Onun dışında bir kartofel ülkesi olan Almanya'da Pommes frites yani patates kızarması çok tüketilenlerin arasında. 

Hafta içi hayat normalken, hafta sonu festival havasnda geçiyo burda. Cuma ve cumartesi geceleri herşey çalşmaya devam ediyo, ulaşım araçları, barlar, cafeler.. Yani geceleri hayat gündüzden daha hareketli olarak devam ediyo. Bu çok eğlenceli güzel geliyo ama çok fazla içip heryere kusmaları o kadar iğrenç ki anlatamam. Trende veya istasyonlarda seke seke yürümek zorunda kaldık resmen. 
Heryerde grafitiler var, bütün duvarlarda.. Çok güzel olanlar var bunlarn. Ayrı bi postla paylaşmak istiyorum onları ve ilk Berlin yazımı bi kaç Berlin Fotografıyla sonlandıryorum :)



8 Haziran 2012 Cuma

Mim!

Kaybolmuş Bir Denizyıldızı mimlemiş beni, beni mutlu eden şeylerden bahsedecekmişim, teşekkürümü de edip geçiyorum beni mutlu edenlere :)

-Arabaya atlayıp yada motora farketmez, yeni yerler keşfetmek, gezmek beni çok mutlu eder.
-Ben resmen oyun bağımlısıyım, facebook oyunları beni çok eğlendiriyo :) Bağlanıp sürekli aynı oyunu oynamıyorum ama çok savurganım hemen sıkılıp bırakıyorum, yeni oyunlar arıyorum :)
-Dalga seslerini duyarak, denizin kokusunu içimek çekmek, güneşlenmek beni mutlu eder ama pek denize girmek hoşuma gitmiyo. Güneşlenmeyi tercih ediyorum, zten öyle hemencikte yanmıyorum beyaz tenli olmama rağmen.
-Keman çalmak, yada çalmaya çalışmak mı demeliyim bilmiyorum ama inanılmaz mutlu oluyorum :) Bu arada ailemden ve sevgilimden bahsetmiyorum bile, onlar en büyük mutluluğum çünkü.
-Süslenip püslenmek çok mutlu ediyo. Gecenin bi vakti kalkıp oldukça ağır makyaj yaptığımı bilirim ama bu moralimizi düzeltmiyo mu gerçekten :)
-Fotograf çekmek. Çektiğim fotograflardan büyük bi kolaj yapmayı planlıyorum.


Başka vardır mutlaka beni mutlu eden şey ama şimdilik bu kadr :)



24 Mayıs 2012 Perşembe

Yağmur..

Az önce ben eve gelirken yağmur başladı. Otobüsün penceresinden müzik dinleyerek cama vuran damlaları izledim. Sonra duraktan eve gelene kadar ıslandım ama sinirlenmedim yüzüm gülüyodu gören olduysa deli bile demiştir. Yağmur bana çok huzur veriyo. Sanki dünya kısacık bi temizlikten geçiyomuş, yağmurla bütün kötülükler dünya üzerinden siliniyomuş gibi çocukça bi düşünceye inanıyorum. Öyle hissediyorum ve mutlu oluyorum. Kışın yağan yağmurlar böyle değil ama çok soğuk oluyo o zaman hoş olmuyo. Bahar yapmurlarıysa tam kıvamında :) Tam ıslanmalık sevgiliyle romantizm yapmalık :D
Eve gelir gelmez de hemen ocağa bi çay koydum. Cama vuran yağmuru dinleyerek çayımı içcem blog okucam falan. Keyif yapıcam yani :)Malum biraz arayıda uzattım son zamanlarda.. Fotografta çok manidar değil mi? :)

30 Nisan 2012 Pazartesi

Limonata aşkına!

Yaza bu kadar kısa süre kalmışken söz verdiğim gibi Limonata tarifimi paylaşmak istiyorum. Ben Limonatayı gerçekten çok severim ve pek çok tarifi inceledim. En olumlu sonuç vereni bu oldu.

Yapımı şöyle;
      Orta büyüklükte 3 limonun kabuğunu rendeliyoruz önce. Suyunu sıkmadan önce yapıyoruz bunu. Püf noktası beyaz kısımlarını fazla rendelememek, acımsı bi tat verebilir çünkü.
      Rendelenmiş kabukların üzerine bir bardak toz şeker ekliyoruz. Limonları sıkıp suyunu da bunun üzerine ekliyoruz. Son olarakta 5 bardak sıcak su ekleyip iyice şeker eriyene kadar karıştırıyoruz. Bi kaç yaprak taze nane de ekleyebilirsiniz. Biraz soğuduktan sonra dolapta beklemeye alıyoruz. Minimum 3 saat diyorum ben. Daha kısa da olabilir tabi ama asıl bir gün sonrasında lezzeti oturmuş oluyo. Soğuduktan sonra süzerek servisini yapabilirsiniz, şayet benim hoşuma gidiyo içindeki limon parçacıkları pek tercih etmiyorum süzmeyi :) Renginin daha sarı olmasını isterseniz de, ortalama bir tatlı kaşığı kadar veya tercihinize göre daha fazla da olabilir Limon Tuzu ekleyebilirsiniz.

Sevgili Pastel beni mimlemiş, ben bu mimlere yetişmekte çok zorlanıyorum yalnız söylim :) Konumuz diziler imiş. Diziler hakkında 10 düşüncemizi belirtmemiz gerekiyormuş.. Başlıyorum o zaman :)

1)Son günlerde fena halde Seksenler fanıyım. En sevdiğim karakter diye bişey bile yok hepsi ayrı ayrı inanılmaz güzel oynuyor. Nostaljik havası inanılmaz güzel. 

2)Televizyonun karşısına geçipte dizi takip etmiyorum ama hemen hemen bütün diziler hakkında da bir şeyler biliyorum :) Leyla ile Mecnun'u beğensem de uzun zamandır izleyemiyorum, netten takip etmeye çalışıyorum bazen.

3)Ben küçükken Gülbeyaz vardı. Kanal D'de, Nejat İşler ve Şevval Sam oynuyordu ve ben saniyesini kaçırmadan izlerdim. Niye, nesini sevmişim o kadar bi fikrim yok :)

4)Yalan Dünya'da güzel ama takipçisi değilim. Zaten bu saydıklarım üçlü halde paket olarak hazırlanmış sanki. Herkes bunları mutlaka izler ve birini daha çok sever ama Leyla ile Mecnun, Seksenler, Yalan Dünya üçlüsünü izlemeyen genç bilmiyorum. Benim en sevdiğim de belirttiğim gibi Seksenler oldu.

5)Yabancı dizilerden hiç hazetmiyorum. Sebebini de bilmiyorum, pek çok sebebi olabilir aslında. Alt yazı takip etmek hoşuma gitmiyo olabilir dizide. Ama filmleri de dublajlı sevmem, alt yazılı izlerim. Sonra İngilizceye alerjim olduğu için olabilir. Bir de herkesin birden ilgi gösterdiği şeye karşı objektif yaklaşamıyorum bi antipati oluşuyo bende. Yanlış hatırlamıyosam Lost ile başladı yabancı dizi furyası. Herkesin dilinde kaçıncı sezon kaçıncı bölümde olduğu falandı. Yetmedi arkasından birsürü dizi geldi. Bi soğudum ama yinede bakayım ya ne varmış güzelmiymiş dedim :) Lost izlemeye çalıştım hiç hazetmedim. Orda koydum noktayı, net sebebini bilmediğim şekilde yabancı dizi izlemiyorum :)

6)Orta Doğu'ya Balkanlar'a dizi ihraç etmeye başladığımızdan beri, inanılmaz bi piyasa haline geldi diziler. Ama televizyonu açtığımda hala ya tutarsa mantığıyla çekilmiş saçma sapan diziler olduğunu görüyorum. Her kanal yayınladığı birsürü diziden sadece birini kaldırsa ve yerine her hafta aynı saatte ve her hafta başka bi konuyla ilgili belgesel yayınlasa çok harika bişey olur bence. Belgeseller sadece kanallara ceza amaçlı zorla yayınlatılmamalı yani.

7)Benim için bir diğer önemli konu da tutan dizilerin, nasıl olsa gider diyerek zorla bir sezon daha uzatılması, hiç hoş değil. Tadı tuzu kalmıyo sonra. Olay yaratmak için konuları o kadar birbirine karıştırıyolar ki beğendiğiniz dizinin yerine saçma sapan bişey geliyo.

8)Dizi sürelerinin uzun olması oyuncular için zaten yorucu zor belki ama, izleyici içinde hoş değil ki. Bütün gün okulda iştesin, eve gelince işlerini yapıcaksın başka zamanın yok ama yapamıyosun. Neden? Çünkü bir dizi reklamlarla birlikte 3 saat falan sürüyo. Sırf zaman kaybı ya. Oysa ki reklamsız 1 saat olsa, herkes için daha uygun olucak.

9)Bir de çocuklar için uygunsuz içeriklerin gün geçtikçe arttığını düşünüyorum. Kontrol edemiyolar hala. Etmesi de zor zaten ama çocukların olumsuz etkilendiğini düşünüyorum.

10)Son olarakta mutlaka Seksenler izlemelisiniz diyorum :) Dizi de kullanılan nostaljik parçalardan birisini de size armağan ediyorum :)


27 Nisan 2012 Cuma

Mim!

Kaybolmuş Bir Denizyıldızı'ndan geciktiğim bir mim!Ödüllü mim imiş! :) Teşekkür ediyorum..
1.Mesleğin seni mutlu ediyor mu?
Her türlü anket başvuru vs formu doldururken meslek bölümüne hala öğrenci yazdığıma göre mesleğim öğrencilik oluyor. Ne yazık ki mutlu etmiyor. Hemde hiç etmediği gibi hayatımı zindana çeviriyor. Oysa ki biliyorum aslında en güzel meslek öğrencilik ama benim durumum farklı.. Ne diyelim kısmet :p
2.Dilediğin meslek miydi?
Hmm küçükken okula gitmek için yalvarmıyodum aileme :D ama okula başlayıpta ağlayan bi çocukta değildim. Dilediğim bişey olmasada sevmediğim bişey değildi :) (Bu iki soru çok zorladı benim yalnız söylimm!..)
3.Yalnız mı ilişkide mi yaşamayı tercih ediyorsun?
Yaklaşık 3 senelik bi ilişkim var zaten. Mutluyum, hatta Allah nazarlardan saklasın çok mutluyum :) Oyüzden de yalnız yaşamayı tercih etmiyorum.
4.Tatsız durumlardan kaçınmak için yalan söyler misin?Dürüst ol.
Söylerim ama onlar beyaz yalan ki bence.. Küçükken yemin bile ederdim :D Annemle babannem anlaşamazlardı fazla, onlar sorun yaşamasın diye ben yalan söyler bide üstüne yemin ederdim, sonrada oturum Allahım günah yazma diye dua ederdim :D 
5.Yabancı dil konuşuyor musun?
Almanca diyebiliriz belki, tam olarak konuşamasam da öğreniyorum ya.. Almanya'ya gitsem aç kalmam dicem şimdi ama bilmesem de aç kalmam :)
6.Rüyandaki evde oturuyor musun?Taşınmak ya da yurt dışına gitmek istiyor musun?
Hayıııır, yakından uzaktan alakası yok valla. Bi kere bahçeli bi evim olmalı benim, ikinci önemli noktada aydınlık, çok ışık alan bi ev olması.. Evlenince zaten evimi değiştirmiş olcam ama o zaman da hayallerimde ki gibi olur mu bilemiyorum :) Yurt dışına gitmeyi gerçekten çok istiyorum. Var öyle planlarım bakalım, kısmetse gidiciiim :)
7.Mobilya değiştirmeyi seviyor musun?
Iı ıh sevmiyorum, iyice tadını çıkarmadan kaldıramam eşyaları, hele de doğru düzgün kullanılmamış yepisyeni şeyleri kaldırmayı hiç istemem. Kısa süreli hevesimi almak için bişey almam yani..
8.Çevreye hayvan korumaya hiç katkın var mı?
Yok ya benim bişeye katkım.. iki tane japon balığım vardı onlara bile bakamadım doğru düzgün öldüler. Gerçi herkes kendiliğinden ölüyo zaten onlar dedi ama bilemiyorum. 
9.Televizyon ve filmleri sever misin?
Severim ya, televizyonu da severim, filmleri de severim. Hele Seksenler dizisinin hayranıyım son zamanlarda. Bu akşamda oyuncuları Beyaz Show'da olacakmış, duyurulur! :) Filmlere gelince, dram romantik komedi severim, nadiren de macera falan izlerim. En sevdiğin film sorusuna da sinir oluyorum. Çünkü pat diye sorunca hatırlayamıyorum aslında o kadar sevmediğim filmleri bile söylemiş bulunabiliyorum, olmuyo yani, sormayınız bunu bana :)
10.Bırakmak istemediğin kötü huyların var mı?
Evet, bazen çok çekingen bi insan oluyorum. Hele bazı insanların karşısında doğru düzgün konuşamıyorum. Bu insanların ortak özelliği nedir onu da bilmiyorum. Kötü alışkanlık deyince hep aklıma sigar geliyo ya :D Sigara kullanmıyorum ama nargile içiyorum nadiren. 
11.Loto veya benzeri şans oyunu oynar mısın?
Yılbaşından yılbaşına bi çeyrek millipiyango bileti alırım o kadar :) ona da ya amorti çıkar ya da hiçbişey :D

Bir mimin daha sonuna geldik canlar :) Yeni mimlerde görüşmek dileğiyle :)